Year: 2016

  • 2017! hey baby :)

    2017! hey baby 🙂

    “Life has a beautiful crazy design..”

  • 2016 mı? “je m’en fous”

    2016 mı? “je m’en fous”

    “Freedom (n.): To ask nothing. To expect nothing. To depend on nothing.”

  • “Paris est musique”

    “Paris est musique”

    As we write, so we build: to keep a record of what matters to us. – Alain de Botton

  • ruhumun sonbahar hali

    ruhumun sonbahar hali

    “hadi sen dinlen” evet, ben bir dinleneyim. ruhumu dinlendireyim değil mi? çokca gürültüden yorulmuş kulaklarımı, mutsuz yorgun ifadeler görmekten yorulmuş gözlerimi, şehrin puslu havasını solumaktan yorulmuş burnumu, kimi zaman çok konuşmak kimi zaman çok susmaktan yorulmuş dudaklarımı falan da bir dinlendireyim. kahkaha seslerini, dingin yüzleri, kahve kokularını, güzel havadis veren dudakları düşüneyim biraz. denize bakayım.…

  • what else is there?

    what else is there?

    “Dominique, it’s abnormal to feel so strongly about anything.” “That’s the only way I can feel. Or not at all.” (The Fountainhead, Ayn Rand)

  • 38 yaşın bana öğrettiği bir şeyler var!

    38 yaşın bana öğrettiği bir şeyler var!

    yazı, başlığı itibariyle, 40 yaşın hakkıymış gibi duruyor. ve lakin kendi yarattığımız efsanelere fena halde karşıyım. şu hayatta öğrendiklerimi, yılların bana hediye ettiklerini müsaadenizle 38 yaşı geride bıraktığım bugünlerde kelimelere dökmek istiyorum.. 40 yaş gelip çattığında bir ekleme bir çıkartma gerekirse onu o gün düşünürüz 🙂 – insan hiç değişmiyor diye bir şey yok. garip…

  • şehir hatları hikayeleri

    şehir hatları hikayeleri

    Vapur Karaköy’den Kadıköy’e gidiyordu. Adam kadını gördü. Her şeyden çok ve önce gözlerini. Çakmak çakmak. Yorgun biraz. Ama pırıltılı. Yaşam gibi telaşlı, kıpır kıpır.. Bir bakış attı. Kadın başka yöne bakıyordu. Adam başını çevirdi. Kitabına döndü. Kadın adamı gördü. Elindeki kitabı biliyordu. Sadece kitaba baktı. Adamın okuduğu sayfada ne olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Hatırlayamadı. Pencereden…

  • kalk gidiyoruz

    kalk gidiyoruz

    bir cuma akşamıydı. ha bitti ha bitecekti mesai, çıkıp gidecektik hepimiz iki günlüğüne ruhumuzu şöyle bir silkelemeye. “yani”, dedim, daha doğrusu yazdım, “şu andaki modum nasıl biliyor musun? havaalanına gidip mesela Atina’ya giden ilk uçağa bilet alıp kaçmak istiyorum.” neden Atina’ydı bilmiyorum. aslında Barcelona demem gerekirdi. ama yakın olsun istemiştim sanırım. memlekette olan bitenler zaten…