38 yaşın bana öğrettiği bir şeyler var!

yazı, başlığı itibariyle, 40 yaşın hakkıymış gibi duruyor. ve lakin kendi yarattığımız efsanelere fena halde karşıyım. şu hayatta öğrendiklerimi, yılların bana hediye ettiklerini müsaadenizle 38 yaşı geride bıraktığım bugünlerde kelimelere dökmek istiyorum.. 40 yaş gelip çattığında bir ekleme bir çıkartma gerekirse onu o gün düşünürüz 🙂

– insan hiç değişmiyor diye bir şey yok. garip bir şekilde hem değişiyorsun hem hiç değişmiyorsun. seni sen yapan temel şeyler değişmiyor ama bunları kimlerle, ne sıklıkta, ne şekilde yaşamak, paylaşmak istediğin pekala değişiyor. aynı grubu seviyorsun ama o grubun konserine başka insanlarla gitmek istiyorsun gibi düşün.

– dostluklar derinlikleri ölçüsünde kalıcı. ve o derinliği zaman belirlemiyor. 28 yıllık bir dostunla 2 yıldır hayatında olan bir dostun eşit oranda sırdaşın olabilir. ve hatta ikisi doğumgününü ilk kutlayanlar olmayı başarabilir 🙂 -ve evet yengeç burcu doğumgünü söz konusu olduğunda fena halde şımarıktır-

– aileyle geçirilen anlar daha önemli hale geliyor. önüne geçemedigin bir “beraber ne kadar zamanımız kaldı ki” duygusu hakim. bir şeyler yitip gittiğinde değil de hala oralardayken kıymetini bilmek lazım.

– hayat gerçekten de daha hızlı akıyor. o nedenle zamanını harcarken daha seçici oluyorsun. zira sahip olduğun tek şey içinde bulunduğun an, ötesi yok.

– kitap okumayı seviyorsan sevmeye devam ediyorsun. sadece başucunda daha fazla okunmamış kitap birikiyor. sıraya koyup “bir süre kitap almayacağım” deyip tüketmeye çalışıyorsun. sonrası, tabi ki de benzer döngü, yani: le mythe de sisyphe

– müzik seviyorsan o da yitip gitmiyor merak etme. yeterince çaba gösterirsen güncel kalmayı bile başarabilirsin. ama tabi ki “eskiler gibisi yok”. şimdi bir pearl jam’in verdiği tadı hozier nasıl versin diil mi 🙂

– hayatında spora hiç yer vermediysen bile şöyle bir yürüyesin koşasın, yoga yapasın falan geliyor. kırk yaş sendromu emaresi midir bilmem ama var böyle bir durum. bir şey seni dürtüyor, uysan iyi edersin 🙂

– sadeleşmeye çalışıyorsun. tüketim alışkanlıkların değişiyor. bırak almayı eldekileri yok etmeyi planlamaya başlıyorsun. bazı şanslılar bunu daha erken keşfediyor. benim gibi koleksiyonerlerin ise işi zor.

– bu bana özel olabilir ama yazmadan geçemeyeceğim; içki alışkanlıkların değişiyor. 35imden sonra rakı insanı oldum. onun tadını, onun çakırkeyfliğini, onun bir kadehini bir sevdiğimle paylaşma zevkini değişmem hiçbir şeye.

– daha cüretkar oluyorsun. bu 4. madde ile çok alakalı. çekinmeden, yaşamayı istediklerini istediğin gibi yaşamaya çalışıyorsun. ona buna takılmadan. iyi oluyor güzel oluyor tavsiye ederim. takılmayınız ilerleyiniz. en fazla zaten hali hazırda “olmayan” olmayacak. rahat olun.

– bu diyeceğimin yaşla ilgisi yok. sevmekten sevilmekten korkmayın. her şey olacağına varır. go with the flow..

– çoluk çocuk. varsa çocuğunuz, ona bırakacağınız en değerli miras sevmeyi, saygı duymayı bilen bir birey olması.. insana, doğaya, hayvana sevgi; hayatlara, seçimlere saygı. bir de ne istediklerinden çok ne istemediklerini bilseler daha iyi sanki.

– bir ufak lafım da iş hayatına. sevdiğiniz işi yapın, mümkünse. mümkün değilse de işinizi severek yapın. herkes gibi olmaya çalışmayın. öyle çok kafaya da takmayın. oradaki her şey aşırı geçici.. nevermind!

– başka bir diyeceğim yok sayın hakim. hmm, belki minik bir tavsiye: Coldplay’in Adventure of a Lifetime şarkısındaki heyecanı, keyfi, ritmi kaybetmeyin… O zaman geride 38 mi kalmış 48 mi bence pek önemi olmuyor 🙂


Posted

in

by

Tags: