what else is there?

keyfi kaçıklar ve kendini toparlayamamışlar diyarından merhaba!

“bir ben miyim perişan?” diye düşünürken, en soğukkanlı bildiğim kişilerin de benzer hislerde olduğunu görünce, duyunca, onlarla konuşunca en azından daha az yalnız hissedip biraz rahatlıyorum. ama çabuk geçiyor.

zaten içimde var olan, birazcık yaşımdan kaynaklandığını düşündüğüm, her şeyi bırakıp gitme isteği tavan yaptı. yaptığım tatilden falan da bir şey anlamadım, o çok sevdiğim şehirden yeni dönmüş gibi de değilim, aylardan Ağustos olup henüz Ege’de doya doya yüzememiş olmaktan da aşırı derecede muzdaribim.

gündüz düşleri görüyorum bol bol: hep bir deniz kenarında, hep bir püfür püfür, hep bir sevdiğimle, uzun sohbetler halinde, saatin hesabını yapmayacağım, bol konuşmalı, fonda hafif müzikli, rakının hakkını vermeli.. falan..

iyi tarafları da olmadı değil tüm bunların, haksızlık yapmayayım.. yazmaya başladım uzun zamandan sonra, kağıtla kalemle, bir defteri bitirdim.. kahramanlarımız kah atlıkarınca üstünde çocukca mutlu, kah deniz kenarında tsunamiye yakalanmışcasına çaresiz. (hastasıyım kahramanlarımızın, not düşmeden edemeyeceğim.) yalnız bir türlü isim beğenemiyorum kendilerine, Andaç ve Ahsen var aklımda, “an”lı, “ah”lı, “sen”li, hoşuma gitti nedense.. ama bilemiyorum, belki de İspanyol olmaları daha iyi olacak.. (şirazem kaydı demiştim.)

bugün can dostum 1-2 satır gönderdi bir kitaptan..
“Dominique, it’s abnormal to feel so strongly about anything.”
“That’s the only way I can feel. Or not at all.” (The Fountainhead, Ayn Rand)

başka türlüsünü bilmeyen bir insan olarak, şu yaşadıklarımızın üzerine okuyunca bu satırları, tekrar kendime söz verdim:

yaşayacaksın tatlım.
hayatındaki kıymetlilerinle en güzelini, en “çok”unu, en keyiflisini yaşayacaksın.
tutunabilmek için gerekirse kaybolacaksın.
her şeye inat hep güzellikleri göreceksin.
ve yazacaksın.
madem iyi geliyor.
durmayacaksın.
evet.

..Let’s raise a glass
or two
To all the things I’ve lost on you..


Posted

in

by

Tags: