“same, love, same love”

ocak ayı; şiir ayı.
nazım hikmet doğmuş, cemal süreya doğmuş.

çok hayranım bu adamlara.
kelimelerine aşığım yıllardır.

bu iki büyük adamın,
kadınları ile yaşadıkları hikayelerini,
kadınlara olan tutkularını da çok seviyorum.
cemal süreya’nın ‘onüç günün mektupları’nı, nazım’ım piraye’ye yazdıklarını.

biri;
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

diye sesleniyor kadınına.

diğeri,
Sevgilim,
yaş kemâlini buldu.
Bana öyle gelir ki
belki bin yıllık bir ömrün macerası geçti başımızdan.
Ama biz hâlâ
güneşin altında el ele yalnayak koşan
hayran gözlü çocuklarız…

diyor.

kelimeleri tüm saflığıyla alıp en tutkulu, en arzulu, en şefkatli halleriyle bir araya getiriyorlar.

o kadınlar,
bunları okuduklarında ne düşündüler, ne yaşadılar, çok merak ederim.

ve tabi aslında kadın dediğin,
bu kadar şiire, mektuba da gerek duymadan,
bazen tek bir kelimeden,
bazen o kelimenin bir başka kelimeyle yan yana gelme biçiminden,
bazen hiç söylenmeyen kelimeye eşlik eden bakıştan,
çok şey anlayabilir.

ve döner dolaşır,
şiirleri şarkılara bağlar.
gecenin bu vaktinde..
sonra uyuyakalır,
bunların hepsine gülümseyerek..

and i was talking to you
and i knew then it would be
a life long thing


Posted

in

by