hikayenin gücü, içeriği kadar seçilen kelimelerden de gelir.
aynı hikayeyi bazı kelimelerle çok yavan, bazı kelimelerle çok yoğun, bazı kelimelerle ise eşsiz kılmak mümkündür..
şarkılar da en sevilesi kısa hikayelerdir.
benim gibi bazı insanlar için, bir şarkının sözü en az ezgisi kadar önemlidir.
ozan-şarkıcılar (nick cave ya da morrissey gibi..) daha fazla ilgi alanımdadır bu sebepten..
hikayeler kadar bazen kelimeler de tekil olarak sihirli olabilir.
kendi tınıları kadar kullanıldıkları yer, söylendikleri kişi, barındırdıkları anlam da kelimeleri ete kemiğe büründürür.
ben “cancağzım” demeye bayılırım mesela. ama öyle herkese, her zaman değil.
“bihaber” “biçare” gibi kalıpları da severim, sıkça kullanırım.
“zamazingo”, “zımbırtı” gibi yaramaz kelimelerin gönlümde yeri ayrıdır.
kimine göre sakız, kimine göre çikolata, kimine göre bir kitap isminin bir kısmıdır, benim için “mabel” söylenmesi en keyifli kelimelerdendir mesela..
bütün bunlar böyle olmaya devam ederken bir kelimeyle tanıştım geçen gün: “cafuné”.
sizi de tanıştırayım:
portekizce kendisi.
bu kelimenin herhangi bir dilde tek kelimelik bir karşılığı yok.
bence ifade ettiği şeyi tek kelimede anlatabilmek müthiş bir şey.
nedir bu “cafuné” derseniz; “sevdiğinin saçlarında parmaklarını şefkatle dolaştırmak” desem herhalde doğru ifade etmiş olurum.
tek kelimede tüm bunları söyleyebilmek çok etkileyici değil mi?
işte ben bu kelimeye, anlattığı şeye de olan gönül bağımdan dolayı, aşık olmuş olabilirim, 1-2 gündür ara ara telaffuz ediyorum, hoşuma gidiyor, “cafuné” 🙂
bu tek kelimelik anlara bir şarkı eşlik edecekse, 5 dakika 7 saniyelik şu şarkı olur en iyisi.
sadece 5 dakika 7 saniye.