cemal süreya, tomris uyar, küçük prens ve biz

Türk edebiyat tarihinin dillere destan ilişkilerindendir Cemal Süreya ile Tomris Uyar’ınki.. Birbirleri uğruna evliliklerini bitiren bu iki güzel insanın resmi beraberliği 3 yıl sürmüş, dostlukları ve birliktelikleri ise bir ömür boyu.. Edip Cansever ve elbette Turgut Uyar ile olan ilişkileri ve onlara verdiği ilham da çok etkileyicidir Tomris Uyar’ın, ama bu hikayeler yumağı içinde beni en çok çeken Cemal Süreya ile yaşadıklarıdır. Daha ilk tanışmalarında Tomris’in Cemal’i “keşfedilmeye değer” bulması, keşifin beraberliğe dönüşmesi, ayrılmalarından sonra Cemal’in Tomris ile ilişkisi hakkında hiç bir şey söylememesi hiç konuşmaması, aralarındaki derin saygı sevgi, çok ama çok özel..

Aslında konumuz Cemal Süreya ve Tomris Uyar’ın kendilerinden ve ilişkilerinden çok ikisinin ortak çevirisi ile tekrar tekrar okumaya doyamadığım Küçük Prens kitabı.. Kitabın içindeki bazı ifadelerde kendilerini bulmuşlar mıdır, çeviriye ara verip oturup bir şişe şarap eşliğinde geçmişi yad etmişler midir, ya da ne bileyim birbirlerine sımsıkı sarılıp birlikteliklerini kutsamışlar mıdır, çok merak ediyorum..

Ben bu kitabı okumaya, en az Cemal Süreya şiirlerini okumaya doyamadığım gibi, bir ömür boyu doyamam.

Hayatta bazı şeyler bizi dimdik tutar, sımsıkı bastırır yere ayaklarımızı. Nefes almamızı anlamlandırır. Bir hafta 168 saat diye düşünün, o 168 saatin toplamda belki 10 saatinde yer bulabilen küçük ayrıntılardır bunlar.. Ama geri kalan 158 saatte ayakta durmanızı sağlar. O kadar güçlü o kadar yoğun, bir nevi “fakat müzeyyen bu derin bir tutku..”.. Bu 10 saatlerin içinde; rutinler ve tekrarlar vardır, sürprizler vardır, aklınızdan hep geçenler ve aklınızın ucundan geçmeyenler vardır, sorumluluklar ve bir o kadar da sorumsuzluklar vardır. İşte aslında bütün bunları çok güzel anlatmış, ifadelendirmiş bir kitaptır benim için Küçük Prens.

Şimdi ben sizi bu güzelim kitaptan, o güzelim iki insanın kelimeleriyle taçlanmış bir kaç cümle ile başbaşa bırakayım.. Ben de kendi dünyamdaki o 10 saatlere şükredeyim, bir de üstüne tabi duygularıma tercüman bir şarkıyla geceyi kapatayım..

“Ama eğer beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinme duyarız. Sen benim için dünyada bir tane olursun, ben de senin için.”

“Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır… Evcilleştirdiğin şeyden her zaman sen sorumlusun.”

“Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin.”

“Gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir..”

“Ev olsun, yıldızlar olsun, çöl olsun, hepsi de güzelliğini gizliliğe borçlu!”

“Hep aynı saatte gelsen daha iyi olur. Sözgelimi öğleden sonra saat dörtte gelecek olsan ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Her geçen dakika mutluluğum artar. Saat dört dedi mi meraktan yerimde duramaz olurum. Mutluluğumun armağanını veririm sana. Ama gelişigüzel gelirsen içimi sana hangi saatte hazırlayacağımı bilemem. Ayinsiz olmuyor.”

“Herkesin bir yıldızı var ama kimseninki birbirine benzemiyor.. Yalnız sen, herkesten ayrı göreceksin onları. Onlardan birinde ben oturuyorum, ben gülüyorum diye geceleri gökyüzüne baktığında sana bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Gülmeyi bilen yıldızların olacak senin. Bir gün üzüntün geçince (çünkü zamanla geçmeyecek üzüntü yoktur) ben tanımış olduğuna sevineceksin. Hep dostum olarak kalacaksın.”