Hiçbir yıl sonu yazısına başlarken bu kadar zorlanmamıştım. Düşüncelerimi toplamaya çalıştığımda kendimi – en çok Alison Moyet versiyonunu sevdiğim – “The Windmills of your Mind” şarkısındaki gibi hissediyorum. Sonsuz bir düşünce döngüsü, uçsuz bucaksız..
2020’yi şu şekilde bitirebilmek yeterliydi sanırım: hayattayım, sevdiklerim hayatta, bir travma yaşamadan kapatıyoruz.
Eyy 2020, geldin de geçtin ama ne oldu söyle bana?
Hunharca tatil yapıp seyahat ettiğim 2019’dan sonra bana sadece 1 haftalık bir tatil layık gördün sağolasın. Bir şekilde denk getirip görüşebildiğim aile ve arkadaşlarıma şöyle bir doyasıya sarılmamı kıskandın. Bir çok arkadaşımı görmemi bile çok gördün. Deli gibi bir çalışma temposu hediye ettin, çok mersi.
Tamam bir yandan da çok güzel, uzun yürüyüşler yaptırdın. Güzel romanlar okuttun, dinlettin. Evimizi, çekirdek ailemizi yeniden keşfettirdin. Mutfakta harikalar yarattırdın. Bunlar da oldu, evet.
Seninle ilgili söyleyebileceğim tek şey: geldin, gidiyorsun, yolun açık olsun. Umarım dünya tarihine “bir şeyleri bitiren ama bazı başka büyük şeyleri başlatan bir yıl” olarak geçersin. Ben şu an bulunduğum noktadan bunu sezinleyemiyorum, bakalım, göreceğiz.
Sana gelmek gerekirse 2021; çok anlam yüklemek istemiyorum, ne yalan söyleyeyim. İçimden geçen cümle şu: gelen gideni aratmasın. Bize biraz daha insan doğamıza uygun, biraz daha “normal” zamanlar yaşatırsan sevinirim. Üzmezsen daha da çok sevinirim. Başka da bir beklentim yok.
Benim yaş grubumda olan birçok kişi bana katılacaktır ki, bu yaşlarımızdan (e hadi adıyla sanıyla söyleyeyim, “40lı yaşlar”) beklentimiz bu değildi. Şükretmekle öfke arasında giden gelen bir ruh hali arasında koca bir yılı geçirdik. Kimimiz daha güçlü kimimiz biraz kırgın çıktık. Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu yani.
Hayat bize 2021’de iyi davransın, sağlık olsun, eksilmeyelim, sonrası hallolur.