cennet yanı başımızda. yeryüzünde. içimizde. aklımızdan geçenlerde. şu anda buradayken o anda orada olmak istemelerimizde. “o anda”. “orada”. yani işte diyorum ya, yanı başımızda.
kimimizin yalnızlığında.
kimimizin insanlar içinde olmayı sevmesinde.
kimimizin koştuğu ormanda.
kimimizin yürüdüğü yapraklı yolda.
kimimizin kapılıp gittiği rüzgarda.
kimimizin yıldızlı gökyüzünde.
kimimizin bahçesindeki çimlerde.
kimimizin terasında.
kimimizin okuduğu kitabın kokusunda.
kimimizin yazdığı kalemin ucunda.
kimimizin yakaladığı gülümsemede.
kimimizin aynadaki aksinde.
kimimizin heyecanlandığı şarkıda.
kimimizin ağladığı ezgide.
cennet. tam da şuracıkta.
konuşmamız gereken şeylerde cennet. ötelenmemesi gereken yakınlıkta.
o kocaman insanın içindeki çocukta. o çocuğu gören gözlerde. o küçücük çocuğun bakışlarında. o bakışlardaki kocaman adamda.
dokunduğun yerde cennet. dokunduğun sevdiğin her şeyde.
bugün olmasa da yarın. yarın olmasa da öbür gün.
cennet. tam da şuracıkta.
ve bu yazıya ilham olan şarkımız da burada:
Bush – Letting The Cables Sleep
Whatever you say it’s alright
Whatever you do it’s all good
Whatever you say it’s alright
Silence is not the way
We need to talk about it
If heaven is on the way
We’ll wrap the world around it
If heaven is on the way
If heaven is on the way
I’m a stranger in this town
I’m a stranger in this town