Bob Dylan, Leonard Cohen, Lou Reed arasında seçim yap deseler onu seçerdim.
Balık burcu olmasından mıdır bilinmez..
Güzel bir pazar sabahına uyanmışken, tam da “early dawning, Sunday morning” diye içimizden mırıldanırken, parklarda belki sangria değil ama kahvemizi yudumlamışken, o güzel gün harika bir şekilde bitemedi.
Rock ‘n’ Roll camiasından bir Lou Reed geçti.
İlham verdikleriyle, ilham aldıklarıyla, tarzıyla, tavrıyla, şarkı sözleriyle, müziğiyle, bence en farklısı oydu.
Şu Sweet Jane’i bir dinleyin mesela. Kapayın gözlerinizi. 1970leri hissedin. Gitar çalmadığınıza mutsuz olun. Çalıyorsanız zaten çoktan elinize alıp tıngırdatmaya başlamışsınızdır bile..
Sweet Jane – The Velvet Underground (1970)
Hepimizin kendi gibi ol-a-madığı çok an var şu hayatta. Ne yazık ki. Meselemiz biraz da bu zaten. “She was a he.” demiş bu şarkıda da. Kendini olduğunu zannettiğinden farklı hissedenlerin marşı olmuş bundan Walk on the Wild Side.
Walk on the Wild Side – Lou Reed (1972)
Bir film izlemiştim. 13 yıl olmuş. Ah o Tom Tom’un Eloise’e olan aşkı. Uzaklardaki yıldızı izlemekten farksız. Tüm bu romantizmin içinde şaşırtır insanı Lou Reed; “i like to watch things on TV” diyerek. Sıradanlaştırır dramatik sayılabilecek anları.
Satellite of Love – Lou Reed (1972) – The Million Dollar Hotel Soundtrack (2000)
Güzel filmlerde Lou Reed’in sesi olmazsa olmaz sanki. O başkalarının şarkılarına da ayrı bir tat verir. Kayıf otobanların şarkıları en güzel onun sesinden çıkar.
This Magic Moment – Lou Reed – Lost Highway Soundtrack (1997)
Andy Warhol damgalı o meşhur Velvet Underground albümü. Lou Reed’i hiç tanımayanlar bile albümün kapağında yer alan o muz figürünü gördüğünde bildik bir şey görmüş gibi hissedebilir, o kadar kült olmuş zaman içinde. İlk kopyalarında “yavaşça soyun ve görün” yazarmış ve soyulduğunda altından ten rengi bir muz çıkarmış.
I’m Waiting for the Man – The Velvet Underground (1967)
Hayaller kurarız kimi zaman. Gerçekleri paylaşmadığımız kişilerle paylaşırız bu hayalleri. Daha doğrusu onları dahil ederiz bu dünyaya. Orada hep “hafif” şeyler vardır. Parklarda gezmek. Sangria içmek. Film izlemek. Sonra belki eve gitmek. O günlerin sonunda hep mutlu olunur. Paylaştığına, onunla olduğuna, onun sana kendini unutturmasına mutlu olursun. Mükemmel bir gün olarak kalır o günler aklında.
Lou Reed, içinden geçtiğimiz bu günler bazı açılardan berbat.
Sen de gittin ya, hiç iyi olmadı.
Perfect Day – Lou Reed (1972) – Trainspotting Soundtrack (1996)