my dear estella

“Finn: What’s it like not to feel anything?
Estella: Let’s say there was a little girl, and from the time she could understand, she was taught to fear… let’s say she was taught to fear daylight. She was taught that it was her enemy, that it would hurt her. And then one sunny day, you ask her to go outside and play and she won’t. You can’t be angry at her can you?
Finn: I knew that little girl and I saw the light in her eyes, and no matter what you say or do, that’s still what I see.
Estella: We are who we are. People don’t change.”

(Great Expectations)

Değişmek, değişmemek.

Kafası karışık olmak, tam da ne istediğini bilememek.

Ne istediğini aramak, bulmaya çalışmak, bulduğunu zannetmek, emin olamamak, tekrar aramak.
Bütün bunlar olurken “ruhsuz”muş gibi gözükmek. Ara ara yok olmak, kendi dünyasına dönmek, bulacağı şeylerden ürkerek sessizleşmek, bulduğunda atacağı muhtemel adımlara enerji toplamak için hareketsizleşmek.

“Basit bir orta yaş sendromu” deyip geçiştirmek, “dur bu işin içinde bir iş var, daha yeni başlıyoruz” deyip heyecanlanmak.

Kime dokunsan aynı şeyleri duymak. Aynı dönüşüm istekleri, bunları yapabilenler / yapamayanlar, daha az ya da daha çok zincirleri olanlar, “birileri bir şeyler yapsa” diye birbirinin gözünün içine bakanlar, başka şeyler olunca kafasına dank edenler, kafasına hiç dank etmeyenler, “ah”lar, “keşke”ler, “oh be”ler.

O yıla ait burç yorumunda “bu yıl sizin için değişim yılı” ibaresini okuyunca umutlanmak, olası tüm değişimleri o yoruma yormak, içindeki o durgun ruhu yıldızların dizilimine emanet etmek.

Bir yandan -her zaman- durumuna şükretmek, bir yandan hep daha iyisini istemek, bir yandan o daha iyilerin pat diye karşısına çıkmasını beklemek.

Doğada olmaya daha çok ihtiyaç duymak, ormanda yürümeden yapamamak, daha çok caz dinlemek, daha çok evde oturmak istemek.

Annenin “en güzel zamanlar geldi kızım, kendini en güzel ve en iyi hissettiğin zamanlar..” sözünü hayatının fonuna yerleştirmek.

İstemek, bir şeyleri değiştirmek istemek, içindeki tatlı ve biricik enerjiyi doğru yerde doğru zamanda ortaya çıkarmak istemek, yenilenmek istemek, yeni bir şeyler yapmak & söylemek istemek.

Çok istemek, çok istersen olacağını bilmek.

Hissetmek, olanı biteni izlemek, kendi ruhuna güvenmek.

Ve bu esnada aklına geleni yazmak, olduğu gibi olmak.

Ve kendi kendine, bir gün bir defterin kenarına düştüğü nottaki soruyu sormak: “How do I find myself through you?”

İyi günner.


Posted

in

by

Tags: