şimdi konuyu bir sosyal medya fenomeni tadında ele almaya gerek yok, kabul.. “40 yaşım” “canım 40 yaşım” “fabulous 40” “still hot” falan gibi klişelere girmeyelim. bırakalım onu başkaları söylesin, kendi kendimizi neye ikna etmeye çalışıyoruz ki?
her yaş aynı öneme sahip. ve benim için her doğumgünü özel. (bkz. yengeç kadını)
hepsinde 1 ay önceden başlıyorum şımarıklığıma, “evet yaklaşıyor büyük gün, ne planladın?” gibilerinden. yaşasın şımarıklık! yaşasın şımarabileceğim insanlar!
yine hepsinde yaklaşık 1 ay önceden bir durgunluk geliyor. bir düşünme hali. yaz başı olmasının da etkisi var. benzer dönemlerde okullar kapanıyor, yaz geliyor, tatiller planlanıyor. ben de doğumgünü civarımda daha bir kıpır kıpır oluyorum. bir şeyler bitsin, bir şeyler başlasın falan istiyorum sürekli.. -maalesef okullar kapanınca işler de kapanmıyor yalnız :(-
40’ıma saçımda boyasız, yüzümde botokssuz, vücudumda herhangi bir şeysiz girdiğim için mutluyum öncelikle. kendimle barışık olma halimi seviyorum. elde var bir.
yüreğim, ruhum nasıl giriyor bu yaşa, o önemli tabi. çok zor soru bu gerçekten. yine de sıralamaya çalışacağım. çünkü 40 yaş olgunluğu bunu gerektirir 🙂
– “şanslı”
harika insanlarla çevriliyim. en ciddi konuları, en geyik konuları, en olmadık zamanlarda, en doğal halimle konuşabildiğim insanlar bunlar. onlar kendilerini biliyor. neyse ki hiçbiri normal değil. hepsi “gerçek”. hep beraber bunun keyfini çıkarıyoruz. müthiş bir şans bu. koskoca Harvard 75 yıl boyunca araştırmış bulmuş, biz mi yanılacaktık: “good relationships makes us happier and healthier”.
– “fırtınalı”
aslında tam aradığım betimleme bu değil. ama en yakını bu olabilir. içimde deli bir enerji ama o enerjiyi kanalize edebilecek yeterli alan yok gibi. tutku dolu bir alan. tam da bu alanı bulabileceğim fırtına öncesi sessizlik durumu da var gibi geliyor. (kendime verdiğim “40tan sonra bordrolu çalışmayacağım” sözü de kulaklarımda) bazen bu sessizliğin sakinliği düşüyor payıma. bu iki arada gidip geliyorum. biraz dengesiz bir durum gibi gözüküyor evet ama idare edilebilir seviyede 🙂
– “umutlu”
korunması en zor şey. ama en de lazımı. “fırtınalı” halimdeyken ne kadar “şanslı” olduğumu düşünerek “umutlu” kalabiliyorum sanırım.
– “farklı”
her yaş farklı. 20 yaşındaki ben olmadığım gibi 30 yaşındaki ben de değilim. tek problem, yaş ilerledikçe, kendi yaşıtlarımın arasında biraz daha yalnız hissetmem. girdiğim ortamlarda etrafıma bakıp “şimdi biz aynı yaşta mıyız bu insanlarla?” sorusunu daha çok sormam. çünkü baktığımda, ununu elemiş, eleğini asmış, kendini unutmuş, ezbere hayatlar yaşayan insanlar görüyorum çoğunlukla maalesef.
40’lı yaşların kapısını aralamaya ramak kala en çok hissettiğim 4 duygu bunlar. -Londra sokaklarında yakaladığım görselin de hakkını verelim bu vesileyle :)-
geçerayak öğrendiğim şeyler de oldu elbet: “çok da anlam yüklememek” bunlardan en kocamanı oldu. kur tabi sen yine hayallerini, yaz yine romanlarını da, sonuçta aradığın her ne ise o en çok da sende, başka bir yerde değil.
sevgili 40. daha önceki yaşlarıma söz verdiğim gibi sana güzel davranacağıma emin olabilirsin. elimden geldiğince kendim olacağım. sen de bana iyi davran. karşılıklı birbirimizi çok sevelim, e mi?
Let this be our prayer
As we go our way
Lead us to a place
Guide us with your grace
To a place where we’ll be safe