“Paris est musique”

Place de la Bastille’deki Spotify reklam panosundaydı kocaman “Paris est musique” (Paris müziktir) ifadesi. Gerçekten de harika bir tanım bu. Paris “müzik” gibi bir şehir. Melodili, keyifli.. O müziğe kaptırıp saatlerce yürüyebiliyorsun. Gündüz mis kahve ve croissant kokulu, gece ışıl ışıl sokaklar her köşe başında bir sürprizle seni bekliyor. Yerin altında metroda da o müzik seni hiç ama hiç bırakmıyor.

İlham veren, onu ziyarete gelenlerden de ilham alan bir şehir bence Paris. Ev sahipliği yaptığı filmlerden, ağırladığı yazarlara, şairlere, ressamlara kadar herkesin hikayesini içine hapsetmiş; bu hikayelerin ruhlarını “Parisien”lere ve ziyaretine gelen herkese üfleyen bir şehir. Bundandır belki Parislilerin de pek evlerinde oturmayı sevmeyip sokaklarda yaşamaları..

Saint-Michel Köprüsü’nden geçerken Nazım Hikmet dizeleri düşer aklına, Notre-Dame’a girerken Esmeralda olursun, Place de la Concorde’daki dönmedolaba bakarken çocukluğuna döner, Montmartre’ın ara sokaklarından Sacré-Cœur’e çıkarken Amélie gibi romantikleşir, Marais’de kendini tam bir Parisli gibi hissedersin.. İşte o sokaklarda ne yaşandıysa hepsi ruhuna işler.

Bazı anlar var ki tüm o güzel şeylerin arasından sıyrılıp bilincimize ve bilinçaltımıza güzel bir kanca atıyor. Mesela Montmartre sokaklarında dolaşırken bir meydanda yer alan tezgahtan yükselen şu harika müzik, ve o sırada parlayan güneş, ve o esnada mozaikli yuvarlak bir masada oturarak yudumlanan harika kırmızı şarap..

Hayata bana bu anları hediye ettiği için teşekkür ediyorum.


Posted

in

by

Tags: