Pearl Jam!

İddialı laflarımdan biridir: “Pearl Jam seveni sorgusuz sualsiz severim.”
Evet durum gerçekten de bu. Her dinlediğimde bu grubu keşfetmiş, dinlemiş, hatmetmiş olmama ne kadar şükrediyorsam dinleyen birini bulduğumda da hemen severim, kanım kaynar. Pearl Jam dinleyen insan iyi müzik dinler, tutkuludur, duyarlıdır, tutarlıdır. Güzel insandır yani 🙂

Müzik üzerine 1-2 kelam ediyorum deyip de bu kadar sevdiğim adamlardan bahsetmeden olmaz. Ama inanın nereden başlayacağımı bilmiyorum…
Öncelikle bilenlerine ve ilgilenenlere bir tavsiye: Geçtiğimiz sene çıkan Pearl Jam Twenty belgeseli grup ile ilgili harika bir görsel materyal, sevenler muhakkak DVD’sini edinsin, benim gibi belgeselin tek seferlik sinema gösterimine doyamayıp tekrar tekrar izleyebilirler.. Malum “20” sayısı Ten albümünün çıkışının 20. yılı şerefine ve itiraf edelim ki bizim gibi Pearl Jam’e Ten’le adım atmış olanları ürküttü biraz: “20 yıl olmuş” diyerek uzun uzun daldık eski günlere gittik, büyük ihtimal pek de dönemedik. Pearl Jam dinlemek biraz da eskide yaşamaya devam etmektir zaten, değil mi?

Ansiklopedik bilgileri her yerden edinebileceğinizi düşünerek sizinle kendi Pearl Jam sayfalarımdan kısa notlar paylaşacağım..
– 80’lerin sonunda Seattle’da başladı bu hikaye. Seattle grupları tüm müzik türlerinden beslenmeleri ve birbirleri ile rekabet etmek yerine birbirlerini desteklemeleri ile nam saldı o dönem.. Bunun devam eden güzel bir göstergesi olarak Pearl Jam davulcusu Matt Cameron’ın aynı zamanda Soundgarden’ın da davulcusu olduğunu söyleyebiliriz mesela..
– Stone Gossard ve Jeff Ament’ın bir araya gelip çaldığı ilk grup Mother Love Bone’un efsanevi vokalisti Andrew Wood’un ölümünden sonra başlıyor Pearl Jam’in hikayesi. Müziği ile 90ların başında Alice In Chains, Nirvana ve Soundgarden gibi gruplarla birlikte grunge hareketinin öncülerinden oluyor. Mother Love Bone deyince ilk akla gelen: Crown of Thorns
– Andrew Wood’un ölümü sonrası Chris Cornell önderliğinde Temple of the Dog kuruluyor.. Ve tabi Temple of the Dog deyince: Hunger Strike
– Seattle akımını sevenler için önemli bir fenomen de Singles filmidir. Herhalde hepimiz o dönem kendimizi oduncu gömleklerimizle Seattle’da o filmden bir karede oynuyor zannediyorduk 🙂 Alice In Chains’ten Would?, Soundgarden’dan Birth Ritual gibi şarkıların da olduğu soundtrack’te Pearl Jam’in Breath ve State of Love and Trust‘ı da yer alıyordu. Ayrıca Eddie Vedder, Stone Gossard ve Jeff Ament filmde Citizen Dick grubunun elemanları olarak rol almışlardı. Buyrun size filmden bir sahne:


– Eddie Vedder, Alive’daki çocuğun ta kendisi, içine kapanık, utangaç, babasıyla barışmaya çalışan bir çocuk-adam benim gözümde. Sahnede ise apayrı bir kişiliğe bürünüyor. Jim Morrison gibi rahatsız etmeden vahşileşebilen ender vokallerden biri diye düşünüyorum.
– Kurt Cobain’e göre Pearl Jam “alternatif olamayacak kadar ticari bir grup”tu, bu yoruma herhalde hiç bir PJ hayranı katılmıyordur.. O dönem Pearl Jamciler ve Nirvanacılar olarak bölünmüştük biraz da bundan.
– Aktivist bir gruptur PJ: Ticketmaster’ı boykot etmiş, savaş ve Bush yönetimi karşıtı propaganda faaliyetlerine katılmış, karbon emisyon değerleri gibi konularda çevre duyarlılıklarını göstermişlerdir..
– Hatırlayanlarınız vardır elbet, Pearl Jam No Code turnesi kapsamında 19 Kasım 1996’da İstanbul’da konser vermişti. 2013’te yeni albümle beraber tekrar gelmelerini ümit ediyorum..

Beni bu gruba gönülden bağlayan müziğinden bir kaç şey seçmeye çalışmak çok zor. Aklıma ilk gelenleri sıraladım, iyi dinlenceler 🙂

1991 Ten – Alive:

1993 Vs. – Rearviewmirror:

1994 Vitalogy – Not For You:

1996 No Code – Smile:

1998 Yield – Given To Fly:

2000 Binaural – Nothing As It Seems:

2002 Riot Act – I Am Mine:

2003 Lost Dogs (bu albüm B-side’ların toplandığı albüm.. Pearl Jam’in B-side ve cover’ları en az kendi şarkıları kadar meşhurdur malum:)) – Yellow Ledbetter:

2006 Pearl Jam – Gone:

2009 Backspacer – Unthought Known:

– Olası konserlerinde çalmalarını şiddetle isteyeceğim güzellik: Animal:

– En sevdiğim performanslarından Neil Young ile Rockin’ In The Free World:

– Unplugged deyince ilk aklımıza gelen ve bir nevi hayatımızı değiştiren Black: