şehir hatları hikayeleri

Vapur Karaköy’den Kadıköy’e gidiyordu.

Adam kadını gördü. Her şeyden çok ve önce gözlerini. Çakmak çakmak. Yorgun biraz. Ama pırıltılı. Yaşam gibi telaşlı, kıpır kıpır.. Bir bakış attı. Kadın başka yöne bakıyordu. Adam başını çevirdi. Kitabına döndü.

Kadın adamı gördü. Elindeki kitabı biliyordu. Sadece kitaba baktı. Adamın okuduğu sayfada ne olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Hatırlayamadı. Pencereden dışarıya bakmaya devam etti, sadece
karanlığa..

Adam başını kaldırdı. Pencereden dışarı bakan kadını izlemek istiyordu sadece. Ama rahatsız etmeden, ama yakalanmadan. Hikayesi neydi? Ne düşünüyordu? Gözlerindeki yorgunluk nedendi? Hem yorgun hem de yaşam dolu nasıl bakabilmişti o bir an içinde?

Kadın ansızın çevirdi kafasını.
İki çift göz karşılaştı o anda.
Gözler merhabalaştı.
‘Merhaba yabancı’
Kısacık bir andı.

Bir çift göz kitabına, diğer çift göz vapur penceresinden görünen uçsuz karanlığa geri döndü.
Havada asılı kaldı ‘merhaba’lar.

Başka bir yerlerde başka çift gözler dile gelmişti. Başka bir şehir hatları vapurunda yaşanabilmişti belki bu..

Vapur iskeleye yanaşıyordu.
Ya “şimdi” ya “hiç”ti..

Tek bir kelime dökülüverdi dudaklardan: ‘pardon…’

Çünkü, iskeleye yanaşırken o güzelim vapur, merdivenlerinden ilişmeden inmek kolay değildi.