sisin arkası güzel hava

hiç şaşmaz.
hep güzel havadır o sisin pusun arkası.
Atilla İlhan’ın “aylardan kasımdı üşüyorduk” dediği sislerdir onlar.
Orhan Veli’yi mahveden havalardır arkasından gelen havalar.
bu mevsim böyledir.
şiir gibi bir şey.
sisi pusu, yaprakların çeşit çeşit renkleri, ağaçların güzelliği, soğuğu, hep bir battaniye altına girmeyi hatırlatışı, evden çıkılmak istenmemesi.. tüm doğa ve tüm koşullar kendini film seti zannedip uygun ortamı hazırlama yarışındadır adeta.

neye mi?
yazmaya.
kendine dönmeye.
durmaya.
oluruna bırakmaya.
her çeşit yalnızlığa.

zaten böyle zamanlarda kendimizi birazcık sıkışmış hissetmemizin temel sebebi, zemin bu kadar uygunken, bu “kendini bırakma” halini gönlümüzce yaşayamamızdandır. herhalde.
bir yerlere sabitlenmiş bedenimizin dar geldiği özgür ruhlarımızı tam da özgür bırakamamamızdandır bu hep yorgun, hep düşünceli halimiz.

bakınız, canımız Nazım da boşuna şu güzelim satırları bir Kasım ayında yazmamış:
“Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut:
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar…
Sevgilim,
mevsim
sonbahar…”

işte o kızıltılar içinde, güneşi bulabildiğimiz her günde, saçlarımızı özgürce kurutmak en güzeli.
güneşi tenimize, kızıltıları gözümüze, nemli toprak kokusunu içimize çekerek.
hayat bu anlarla güzel.
ve sisin arkası hep güzel hava, unutmayın.


Posted

in

by

Tags: